Köy gibi kalmış bir köy : BALLICA



Eskiden Pendik Köylerine giden TEM’in altından geçtikten sonra kıvrılarak devam eden köy yolunun İstanbul Park’ın açılmasıyla geniş bir bulvara dönüşmüş olması buralara uzun zamandır gelmeyenler için hoş bir sürpriz. Artık Pendik’in köylerine ulaşmak eskisi kadar zor değil…

Ballıca Köyü’ne iki şekilde ulaşmak mümkün; dilerseniz Ballıca – Kurtdoğmuş sapağından takiple, tarlalar ve yeşilin içinden köye ulaşırsınız ya da İstanbul Park’ı da görmek istiyorum derseniz o geniş bulvardan devam ederek sonraki sapağı kullanırsınız. Bu ikinci yol sizi yoğun yeni yerleşim alanları arasından geçirecek ve sağınızda İstanbul Park, solunuzda Okan Üniversitesi Kampüsü olmak üzere Ballıca Bulvarı’nı izleyerek köye ulaşmanızı sağlayacak. Her iki yolun sonunda da kendinizi ormanlar ve yeşilin içinde bir köyde bulacaksınız; Ballıca Köyü…
400 yıllık bir yerleşim alanına kurulu Ballıca’nın bugünkü köy olarak kurucuları 1927 yılında buraya yerleşen Yörükler ve Bulgaristan göçmenleri. Eski adı Üçağaç Köyü’ymüş anak 1928’de köyü ziyaret eden kaymakam kendisine ikram edilen bal çeşitlerini görünce köyün adının Ballıca olmasını önermiş ve o günden sonra köy Ballıca olarak anılmış. Çevredeki kovanlar da bu ismi doğrularcasına dizilmişler… Ballıca ormanlarını renklendiren süpürge çiçeklerinin (Erica) ve ormanın  kokusunu damağınıza taşıyan koyu renkli, insanın genzini yakan Ballıca balını mutlaka tatmak gerek.

Köyün girişinde sizi ilk karşılayan bakımlı binası, bahçesi ve çocuk parkıyla 57 öğrencisi olan Ballıca Köyü İlköğretim Okulu.
Ve burada insanın ilk aklına gelen söz; “köy gibi kalmış bir köy!”
Bunun nedeni kazara yapılmış bir iki bina dışında çok katlı bina olmaması mı, yoksa Cumhuriyet Caddesi’nin sizi getirdiği köy meydanındaki karşılıklı kahvehaneler, köy bakkalı ve köy çeşmesi mi bilinmez ama böyle hissediyorsunuz. Bu arada lafı geçmişken bir sır verelim, Ballıca Köyü’nün çeşmesinden akan su pek lezzetli, bizden söylemesi.

Köyün nüfusu 850 kişi ancak bu nüfus yaz aylarında 1200’leri buluyor. Köye doğada yaşama amacıyla sonradan yerleşen ailelere köyün eskileri villacılar diyorsa da onlar ballıcalı olmaktan memnun. Bu yeni ballıcalılardan 14 aile yıl boyu köyde yaşıyor.
Köylü et ve süt hayvancılığı yapıyor, 300 büyükbaş, 500 de küçükbaş hayvan var. Daha önce bahsettiğimiz gibi arıcılık da bir başka gelir kaynağı; köyde 450 kovan var. Tarlalarda ekili olansa yoğunlukla yulaf.

Köyün bir özelliği de bir binicilik kulübüne sahip olması…
Ballıca Atlıspor Kulübü’ne geldiğinizde sizi tavlanın kocaman kapısı karşılıyor. Binicilik kulübüne gelince ilk görülmek istene tabi ki atlar, o büyük kapıdan içeri giriyorsunuz, tavla tüm atların birbirlerini bir düzende ve en yaramazından en sakinine her biri sizi kendince selamlıyor… Çevrenizdeki atlar, eyerler, koşum takımları sizi bambaşka bir dünyaya götürüyor.    Binicisinin yedeğinde yürüyen kapatılmış yani eyerlenmiş atı takip ettiğinizde  kapalı maneje ulaşıyorsunuz. İki seçenek var manej içindeki izleme yerinden sessizce izlemek ya da kafeteryada çayınız yudumlayıp, şöminenin çıtırtılarını dinleyerek izlemenin keyfini çıkartmak. Yok siz at mı binmek istiyorsunuz? Ballıca’da o da mümkün…    
                                              
Köy son yağan yağmurlardan sonra yemyeşil. Tepeler ise meşenin sonbahar renklerine boyanmış.  Ballıca ormanları her mevsim ayrı güzel.  Yaban çiçeklerinin renklendirdiği ormanda avlanmak yasak dolayısıyla yaban hayvanlarının sayısı artmakta. Karacalar köylüler tarafından korunmaya alındığı için yakında ormanda dolaşan herkesin bir karacaya rastlama şansı olacak gibi görünüyor.

Eskiden yeşille suyun uyum içinde birleştiğini tahmin etmek mümkün ancak maalesef bugün baraj geri çekilmiş ve su ile yeşilin arasına kuraklık girmiş. Ancak kuraklık bile Ballıca’nın güzelliğine gölge düşürememiş…


2007


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hollanda’nın başkenti neresidir? Amsterdam? Den Haag-Lahey?*

KAPI